“Ben Ters Oturamam, Bu Toplum Düz Düşünemez”
Merhaba sevgili okurlarım,
Bayağıdır yazmıyordum değil mi?
Kabul edeyim, hem işler yoğunlaştı hem de insan bazen içini dökecek kelimeleri toparlayamıyor. Ama bugün öyle bir olay yaşadım ki, anlatmazsam olmaz. Hani bazı günler vardır ya, sıradan başlar ama sonunda “bu da yaşandı” dersin…
İşte öyle bir gündü.
Sabah kahvaltımı ettim, üzerime düzgün bir şeyler geçirdim, niyetim ne? Sevdiğim bir ağabeyimi ziyarete gitmek. Bazen bir muhabbet, bir çay, bir yüz görmek bile iyi geliyor insana. İşte bu güzel niyetle evden çıktım, durağa yürüdüm, otobüs geldi. Her şey normal. Kapı açıldı, ben de usulca bindim. Şoför abiye de selam verdim, “Selamünaleyküm abi,” dedim.
Dedim ama…
Karşılık? Yok.
Bir “aleyküm selam” çok mu zor yahu? Hadi onu geçtim, bir kafa sallamak bile yeterdi. Ama şoför abimiz, sanki görünmezmişim gibi davrandı. Belki o da kötü bir sabaha uyanmıştır, kim bilir? Ama insanın görünmemesi bazen var olmamaktan daha ağır geliyor.
İçeri doğru ilerledim, boş koltuk arıyorum. O sırada arkalardan biri seslendi:
“Arka taraf boş, otur.”
Ses tonundan öyle emredici ki, bir an kendimi askeriyede zannettim.
Ama ben de gayet nazikçe cevap verdim:
“Abi teşekkür ederim ama ters oturamıyorum.”
Yani ters koltukta yolculuk yapmak bana göre değil. Midem çalkalanıyor, başım dönüyor.
İnsan sonuçta kendi vücudunu bilir değil mi?
Ama bizim ağabey ısrarcı çıktı. “Otur otur, boş orada,” diyor hâlâ.
Ben de tekrar anlattım:
“Abi rahatsız oluyorum ters koltukta, vallahi gidemem.”
Yani bir koltuğa oturamadığım için bu kadar savunma yapmak da bana kaldı ya, neyse…
Ayaktayım hâlâ. Geldim şoför abinin yanına kadar.
Dedim ki içimden: “Hazır buradayken bir hâl hatır sorayım da ortam biraz ısınsın.”
Dedim ama… Keşke demeseydim.
Ağzımdan “Nasılsın abi?” lafı çıkar çıkmaz bir terslenme:
“Sen benim nasıl olduğumu ne yapacaksın?! Otur şuraya, düşüp şaşacaksın, başıma bela olacaksın!”
Şaka yapmıyorum. Cümle bu.
Bir an donup kaldım.
Yani sadece “İyiyim kardeşim, sağ ol” demek ne kadar zor olabilir?
Ben ne sordum ki?
Gündemle ilgili bir yorum mu istedim? Yok.
Maaşını mı sordum? Asla.
Kalbini kırdım mı? Hayır.
Sadece bir “nasılsın” dedim ya… O kadar.
İçimden şöyle dedim:
“Demek ki bu devirde hal hatır sormanın da cezası varmış. İnsan, insana bir ‘iyisin inşallah’ bile diyemiyor artık.
Ya bu insanlar ‘soğuk davranışlar’ kursuna mı yazılıyorlar, nedir?”
Bir şey daha fark ettim.
Bazı insanlar hâlâ engelli bireyleri bir yük olarak görüyor.
Sadece fiziksel anlamda değil, psikolojik olarak da “yük” gibi hissettirmeye çalışıyorlar.
Oysa biz sadece koltuk yönüne göre değil, hayata göre de sağlam durmaya çalışan insanlarız.
Ben ters koltukta oturamıyorum diye suçlu muyum?
Hayır.
Ama biri bana bağırınca “sen başıma bela olacaksın” diyorsa, işte orada dur derim.
Ters koltukta midem bulanabilir.
Ama insanlık dediğimiz o ince çizgi yoksa, kalbim bulanıyor.
Bu yazıyı okuyorsan ve diyorsan ki “ben böyle değilim”, ne güzel.
Ama eğer bu yazıda azıcık bile kendini gördüysen, dön bir düşün:
Bir insanı dinlemek, anlamaya çalışmak, gülümsemek…
Zor değil.
Üstelik bedava.
İnanın en pahalı şey empati değil, önyargıdır.
Empati kazandırır.
Önyargı kaybettirir.
Ben o otobüste düşmedim, bayılmadım, bela da olmadım.
Ama şoför abinin kalbinde empati eksikliği vardı, onu hissettim.
Bugün biri daha benden bir “nasılsın” bekleyecekse, ben yine soracağım.
Yine güleceğim, yine anlatacağım.
Çünkü ben inatla nezaketten vazgeçmeyeceğim.
Bu toplumda hâlâ iyi insanlar var, bunu biliyorum.
Ve biliyor musunuz?
Ben ters oturamıyorum ama çok şükür dik durabiliyorum.
Kimsenin bakışına, bağırışına eğilmiyorum.
Çünkü mesele koltuk yönü değil, yürek yönüdür.
Benden bugünlük bu kadar.
Bir gün belki aynı otobüse bineriz.
Eğer beni görürseniz, yanıma gelip bir “Nasılsın?” deyin olur mu?
Cevabım hazır:
“İyiyim kardeşim. Sen nasılsın?